
28. Uluslar arası İstanbul Film Festivali Belgesel kuşağında Müjde Arslan’ın Ölüm elbisesi: Kumalık belgesel filmi Pera Müzesinde gösterildi. Konusundan kısaca bahsetmek gerekirse Mardin’in Kızıltepe ilçesindeki kadınların kumalık belasından çektiklerini anlatan bir belgesel film. İçerik olarak yerel kalmasına rağmen kumalığın çok da farklılaşamayacak genel sorunlarına dokunuyor; erkek boyunduruğundaki kadın, eşler arası kıskançlık, başlık parası, çok çocuklu aile, kadına şiddet, v.s. sorunlar. Buradaki noktalar içerik açısından çok can alıcı olmasına rağmen, filmi izlerken konuyu çok da bilmeyen kesimden olan insanlar için kumalığın sadece o yöreye ait olmadığının daha belirgin şekilde vurgulanması güzel olur muydu diye düşündüm ama ilerleyen dakikalarda biraz daha düşündükçe belgeselcilikte hep kullanılan öğretici tarzın olmayışına mutlu oldum. Bu açıdan Müjde Arslan’ı izleyiciye kumalık nedir öğretmeye kalkmadığı için tebrik ediyorum, bunu görüşülen kişilere ve türkülere bırakmayı tercih etmiş. Kumalık sorunsalını küçük bir yöre içerisinde incelemeye tabii tuttuğunu unutmamak gerek filmi izlerken, çünkü şehirlerde veya farklı ekonomik-sosyal sınıflarda süren kumalığın dinamikleri izlediğimiz kumalık filminden pek tabii ki biraz daha farklı olabilir. Bu saydıklarımı öğretici olmadan belirtmenin kolay olmadığını varsayarsak, kumalık üzerine bilgi edinmek filmden sonra izleyicinin kendi merak ve inisiyatifine bırakılmış.
Yönetmene sorgu sual edilmesini çok da gerekli bulmadığım ama çeviri yetersizliği olarak gördüğüm bir diğer konu ise kumalığın ‘polygami’ olarak çevrilmesiydi. Sırf polygami sorgulaması içeren bir film olmuş olsa, bu çok da problem edilmezdi belki, hatta izleyicilerin kafasında da kumalığın karşılığı polygami’ye denk geliyor olabilirdi. Ama gerçek şu ki bahsedilen sorunsalın ana noktasında polygami var gibi durmuyor ve dahası bu film polygami eleştirisi olarak yapılmış olsa çok kısır ve yetersiz kalırdı. Nitekim polygami, daha geniş çerçeveden bakıldığında bireysel tercihler alanında çok daha farklı işlenebilecek bir konu. İşte bu yüzden, bu filmde gördüklerimiz ve belki kendi dimağımızda oluşturduklarımızla o yörede polygami çok büyük sorun yaratıyor demek haksızlık olabilir. Ayrıca Filmdeki hikayeler çok daha fazlasını içeriyor, mesela erkeği kadından bu kadar üstün kılan sosyolojik faktörlerin bir çoğu görüşülen erkekler tarafından bir hakmışçasına dile getiriliyor. Benim için en çarpıcı olanı da bu konuşmalar esnasında oldu, durum o kadar vahim ki filmde izlediğimiz erkekler kameraya daha da fazlasını kendilerine hak gördüklerini söylemekten çekinmediler. Bunların kayıt altına alındığını bilmek, başkalarının görüp duyacağını bilmek belki bir parça rahatsız edebilirdi konuşanları, fütursuzca konuşmayayım diye bir iç ses devreye girebilirdi, ama girmemiş. Sistemlerinin içinde kendilerini sorgulama payı o kadar düşük, yaşama bakışları o kadar erkek egemen oturmuş ki bunları es geçmişler, filmin çekildiği yer bu bakımdan çok doğru kalıyor. Bence, bu filmin en zor yanı alınan bu cevaplar karşısında oraya bunları kaydetmek için giden kişilerin yaşadığı içsel isyanları bastırmaları olsa gerek.
Bunların dışında biçimsel olarak filme yaklaşmak gerekirse, bir hikâye ardından bir türkü sıralaması başladığında bu beni biraz rahatsız etti. Kişisel zevkler ile ilgili olması muhtemel olan bu rahatsızlık, hikâye-türkü sıralama sistemine izleyiciyi kurgusal anlamda sürprizlerden mahrum bırakması olarak bakmamdan doğmuş olabilir. Bu anlamda, türkülerden bir kopuş yaşadığımız ve erkeklerin kızların dışarı çıkmalarını neden istemediklerini kendi mantıklarına göre açıklamalarının ardından kız çocukların inadına pop şarkıları söylediği anlar pek hoştu, kurgusunda hikâye-türkü sıralamasını ne kadar sıkıcı bulduysam, bu pop şarkısını da bir o kadar eğlenceli buldum.
Not: Belgesel film gösterimlerinde iki film birden gösterimini belgesel filmlere yapılan bir haksızlık olarak gördüysem de bu şekilde iki film gösterimi yapılması bence bu filme ayrı bir şans vermiş. Nitekim ardından gösterilen ‘Depremin Gölgesinde’ adlı belgesel ( Bence oldukça özensiz bir çalışma) aradaki farkı daha iyi vurgulamak için vardı sanki.