4 Kasım 2009 Çarşamba

Son Kumsal

Karadeniz sahil yolu hakkında yapılan bu belgesel film Karadeniz halkının deniz ile olan ilişkisinin bir otobanla nasıl değişebildiğini gösterirken hepimizin içinde ülkemiz adına kanayan bir yara olan eksik çevre bilincine ve sosyal sorunlarımıza da değiniyor. Filmin başında Vakfı Kebir kasabasının Dutluk plajında denize girenleri ve oynayanları görüyoruz ama aynı anda koyun öteki ucunda otoban için yapılan dalgakıran gelen değişimin habercisi. Film ilerledikçe oradaki değişime biz de tanık oluyoruz. Bir sonraki sene gösterilen sadece plajın olmayışıyla kalmıyor, aynı zamanda denizle beraber yaşamanın sosyal hayata kattıkları da yöre insanının ellerinden alınmış, doğal liman ve balıkçı barınakları yok edilmiş, hayat eskisinden farklı olmuş artık. Vakfı Kebir’de yaşananları sahile otoban yapılmasıyla beraber Karadeniz’de yaşananların bir özeti gibi düşünmek gerek aslında.

Filmin bize ısrarla göstermeye çalıştığı ana nokta yol yapımının sosyal hayattan götürdüklerinin deniz kenarında geçirilecek birkaç saatten çok daha fazlası olduğu. Giderek daha çok baskı altında kalmaya başlayan kadının elinden alınan özgürlükler ve gençlerin birbiriyle nispeten daha rahat arkadaşlık edebileceği bir ortamın yok olması bu kaybedilenler içinde göze çarpanlar. Bir diğer nokta ise otobanın doğal limanları ve barınakları yok etmesi sonucu balıkçıların yaşadıkları: Otobanın yapılması balıkçıların kendilerine yeni yerler aramalarına sebep oluyor. Trajikomik sahnelere neden olan bu olaya bir örnek Temel Reis’in takasını yolun bir tarafından diğer tarafına geçirmesinde yaşanıyor. Filmde zaten uzun uzun göreceğiniz Temel Reis bu değişimden etkilenen balıkçılardan sadece biri. Temel Reis’in balıkların azalması sonucu balık avında yaşananlarla ilgili anlattığı değişim de böyle bir yol yapımının etkileri üzerine detaylı bir çalışma yapılsa toplumsal cinsiyetten seri üretime kadar farklı alanlarda değişik sonuçlarla karşılaşılabileceğine bir kanıt. Bir taş atarsın göle ve dalgaları büyüdükçe büyür...

Filmde yolun yapımına eleştirel bir bakışla yaklaşılırken ‘Neden alternatiflerin değerlendirilmediği’ sorusu önemli bir yer tutuyor. Çevre bilincinin henüz tam olarak gelişmediği, modernleşmenin tam olarak kavranamadığı ülkemizde bu soruya verilen cevapları duymak çok şaşırtıcı olmuyor gerçi ama gene de üzüntü verici.

Filmi değerlendirirken belki biraz sivil toplum hareketinin politikada çok da söz sahibi olamadığı ülkemizde bu filmi o yolun yapımında ne yazık ki yetersiz kalan sivil toplum hareketinin belgesel sinema alanına bir uzantısı olarak görmek gerekebilir. Zira filmin yapımcılarının da benzer bir tutum içinde olduklarını bu sahil yolu yapımının tahribatını azaltmaya yönelik girişimlerinde görebiliyoruz. Örneğin Temel Reis’in yolun bir tarafından öbür tarafına kamyonla taşınırken zarar gören takasının tamiratı için film yapımcılarının filmin DVD geliriyle yardımcı olmaya çalışmaları yaraları sarmak için sembolik bir katkı olarak yorumlanabilir. (bkz.http://www.turkishmoon.com/sonkumsal/index.htm)

Aynı şekilde, benzer etkilerin Batı Karadeniz sahilinde yaşanmaması niyetiyle filmin Batı Karadeniz’de gösterimi yapılırken yaşananlar filmin politik duruşunu da bize çok net olarak aktarıyor. Hatırlarsanız İnebolu’da film gösterimi 10. dakikasında Belediye Başkanı tarafından kesilmiş ve oradan sonra geçtikleri Abana’da filmin gösterimi engellenmişti.

Şahsi zevklerimle ilgili son bir not olarak sosyal sorumluluk açısından gerekliliğinin farkında olmakla beraber bu tarz belgesellerin benim için çok etkileyici olmadığını bir kez daha görmüş oldum. Belki de konu, uslup veya herhangi bir noktasıyla farkılaşan Türk belgesellerini arayan, neticede hep şaşırtılmayı bekleyen doyumsuz bir göz benimkisi…